9 Ekim 2009 Cuma

En Eski Atamiz: Ardipithecus ramidus





Önümüzdeki Kasım ayı ile birlikte Charles Darwin’in Türlerin Kökeni adlı eseri 150 yaşında olmuş olacak. Science dergisinin editörü Brooks Hanson, geçen hafta günü yayınladıkları özel sayıda, Darwin’in bu eserinde vurguladığı “Light will be thrown on the origin of man and his history/ İnsanın kökeni ve tarihi aydınlatılacak” cümlesinin bugün ne kadar anlam kazandığından bahsediyor. 1800’lü yılların ortalarında Darwin insanın evrimini açıklayabilecek ne genetik bilgiye ne de yeterli fosil kanıtlara sahipti. Buna rağmen gözlemleri ve deneyimleri ona insanoğlunun özel yaratılmışlık ayrıcalığını sarsan bir gerçekliğin yani evrimsel değişimin varlığını anlamaya kafi gelmişti ve insanın kökeninin Afrika’da gizli olduğunu sezmişti. Darwin önsezilerinde yanılmadı, 1924 yılından günümüze araştırmacılar insan atalarını başta Afrika olmak üzere dünyanın dört bir yanında keşfediyorlar. Bu keşifler içerisinde en ilginç olanı ise geçen hafta duyuruldu.

Science dergisinin geçen haftaki sayısında, farklı ülkelerden 47 ayrı araştırmacı, 11 ayrı makale ile en eski atamız Ardipithecus ramidus’u, yaşamını ve zamanını tanıttı. Bu türe ait kalıntılar ilk kez 1992 yılında UC Berkeley’den Tim White’ın önderlik ettiği Middle Awash projesi kapsamında Etiyopya’nın Afar çöküntüsünde Aramis lokalitesinde keşfedildi. O güne kadar bilinen en eski insan atası, 1974 yılında keşfedilmiş ve 3.2 milyon yıl öncesine tarihlendirilmiş olan Lucy adıyla bildiğimiz Australopithecus afarensis’di. Buna karşın Ardipithecus fosilinin bulunduğu depozitler 4.4 milyon yıl öncesine tarihlendirildi. 1994 yılında Tim White ve meslektaşları Ardipithecus’a ait buldukları 100 ayrı fosilden oluşan koleksiyon üzerinde çalışıp ilk yayınlarını yazdılar ve bilim camiasına duyurdular.

Aramis lokalitesinden sadece Ardipithecus’a ait kalıntılar bulunmadı, onunla birlikte ayrı birçok hayvan ve bitki türüne ait binlerce fosil ve kalıntı keşfedildi. Bu fosiller bizlere Ardipithecus atamızın nasıl bir ekosistemde yaşadığının bilgilerini veriyor. Ardipithecus, 4.4 milyon yıl önce savan değil ormanlık bir alanda yaşamış, şempanze ve insanın ortak atasından türleşen bir insan atası, son ortak ata değil, ancak son ortak ataya en yakın olarak bilinen tür. Ardipithecus’un kimi özellikleri şempanzeden daha ilkel, örneğin ayakları daha çok dik durmaya ya da yürümeye değil kavramaya yönelik bir morfolojiye sahip. Buna rağmen diş ve kafatası özellikleri şempanzeden daha çok inansı benzeri özellikler taşıyor. Özellikle kalça kemiğinin yapısı onun dik yürüdüğünü kanıtlıyor. Bacakları insan bacaklarından daha çok şempanzeyi andırıyor. Bu şekilde düşünüldüğünde elimizde hem tırmanabilen hem de yürüyebilen ancak şempanze ve insan olmadığı kesin bir organizma var, adı Ardipithecus. 4.4 milyon yıldan daha öncesine tarihlendirilmiş Çad’da bulunan Sahelanthropus ve Kenya’da bulunan Orrorin gibi insansı fosillerini de biliyoruz. Bu türler ile Ardipithecus arasındaki temel fark diş yapısındaki morfolojik yapı. Bildiğiniz gibi insanların köpek dişleri küçüktür ve erkek ya da dişide boyut farkı yoktur. Ancak şempanze ve gorillerde köpek dişleri erkek ve dişi bireyler arasında boyut farkı gösterir ve büyüktür. Ardipithecus’un erkek bireyleri dahi küçük köpek dişlerine sahip, bu da onların insan evrimine giden çizgide rol aldıklarını gösteriyor. Ayrıca, köpek dişlerindeki küçülme beraberinde farklı bir sosyal organizasyonun da başladığının işareti. Şempanzelere, goriller ve diğer maymunlar köpek dişlerini aynı zamanda grup içerisindeki sosyal statülerini belirlemek için kullanırlar. Eğer köpek dişleriniz küçükse ve hatta dişi bireyler ile arasında belirgin bir boyut farkı yoksa sosyal organizasyonunuz da değişecektir. Bu noktada cinsler arası statü eşitsizliği bozulacak ve erkekler de aile bağları içerisinde anneye yardımcı olarak bakıcı ve koruyucu bir görev üstlenecektir. Lovejoy, köpek dişlerindeki küçülmenin dik yürümek ile bağlantısı olduğunu düşünüyor.


           Ardipithecus atamız bizlere yazılı olmayan tarihten, beynimizdeki zaman ölçeklerinin sınırlarını aşan bir zaman diliminden; 4.4 milyon yıl öncesinden bir mesaj veriyor. Bu mesaj, Darwin’den başlayıp günümüze kadar birçok araştırmacının aydınlatmaya çalıştığı “insanoğlunun doğadaki yerini” anlama kaygısında gizlidir. Bilmediğimiz, gizemli bir dönemden gelen bu keşifler,  aslında doğaya daha köklü ve eski bir bağımızın olduğunu kanıtlıyor. Bu bağ, özel yaratılmışlık ayrıcalığı ile kendimize armağan ettiğimiz Tanrı’nın en yüce ve sevilen yaratığı olma statüsünü yeniden sorgulamamızı ve varoluşumuzu yeniden tanımlamamızı öneriyor. Böylece fosil keşifler aracılığı ile geçmişten gelen bilgiler insanın doğanın bir parçası olarak yine doğada varolduğunu işaret ediyor. Bu durum, kutsal olarak bildiğimiz değerlerin aslında birbirlerimizi öldürecek kadar da önemli olmadığını düşündürüyor. Zira, 4.4 milyon yıl yaşında olan ve herhangi bir dine ya da etnik kimliğe sahip olmayan Ardipithecus atamız, bugün birbirimize savaş ve öldürme nedeni olarak gördüğümüz birçok nedenin olmadığı bir zamandan sesleniyor ve bunu bilmek de gerçek aidiyetliğin ne dine ne etnik kimliğe ne de kapitale değil sadece doğaya olduğunu öğretiyor. 

Daha fazla bilgi icin: Science, 2 October 2009

25 Eylül 2009 Cuma

Monogamik miyiz yoksa Poligamik mi?

Sanirim bu baslik hepimizi ilgilendiriyor. Bugune kadar okudugum en romantik antropoloji yayinlarindan biriydi bu calisma :). Bircogumuz sevginin sosyal ogrenme ya da kulturel bir etkinlik oldugunda hemfikirdir, ancak ask konusunda bu kadar emin olmak ya da kesinlik bildirmek kolay degil. Yasamimizi birlikte surdurebilecegimize inandigimiz bir es bulunca hayatimizin nasil farklilastigi ve duygularimizin nasil bicimlendigi ilginc bir durum. Bu nedenle Homo sapiensin yani bizlerin monogamik (tek esli) olduguna inaniriz. Gercekten oyle mi? Sosyal olanla yani kulturumuze (din, orf, adet, gelenek ve hukuk) gore oyle olduguna inaniriz, sadakat din veya orf adetle kutsanmis olarak sunulur bizlere. Buna ragmen aski, sevgi ve sefkat duygularimiz ile motiflendirsek de aslinda ask, milyon yillardir atalarimizdan akatarageldigimiz genetik birkimin bir sonucu.

Yeni bir calismaya gore Neandertallerin ve Australopithecuslarin monogamik mi yoksa poligamik mi olduklari parmak kemiklerinde kodlandigini gosteriyor. Liverpool Universitesi'nden Emma Nelson ve ekip arkadaslari gunumuz insanlarinin ve fosil turlerin isaret ve yuzuk parmaklarini incelediler. Insanlarda ve maymunlarda isaret ve yuzuk parmagi arasindaki oran hormonlar arasinda androjen, ozel olarak da testesteronun miktari hakkinda bilgi verebiliyor. Ornegin, yuzuk parmagi isaret parmagindan uzun olanlar daha fazla androjen bulunduruyorlar.
Calismalar, dogumdan once yuksek oranda androjen hormonuna maruz kalan kisinin daha guclu, cevik, ve seksuel olarak daha basarili olduguna isaret ediyor. Kadinlar icin de ayni durum gecerli.
Nelson'un calismalari, bu durumun yasayan maymunlarda da benzer oldugunu oneriyor. Ancak Nelson ve arkadaslari, bu durumun tarihoncesi insanlarda, yan neandertallerde ve australopithecuslarda nasil oldugunu merak ettiler ve arastirmalari sonuc verdi. Bu cilgin arastirma grubu iki neandertal ve bir australopithecus iskeletinde isaret ve yuzuk parmaklarina ulastilar. Yani kendileri icin gerekli olan materyali ele gecirdiler.

Buna gore neandertaller isaret parmagindan daha uzun yuzuk parmagina sahipler, buna gore yasayan butun diger maymun akrabalarimiz gibi neandertaller de bir grup icerisinde yasiyorlardi ve egemen erkekler kadinlardan olusan bir hareme sahipti. Sadece egemen erkek degil kadinlar ve erkekler, monogamik degil poligamikti, yani tekesli degil cok eslillerdi. Grup icindeki karsi cinsler birbirleri ile ureme etkinliginde bulunabiliyorlardi.
A. afarensis, diger adi ile Lucy, 4 ile 3 milyon yillari arasinda yasamis bir atamiz. Lucy'nin isaret parmati yuzuk parmagindan daha uzun. Nelson bu duruma sasiriyor, cunku maymunlar ailesinin bir uyesi olarak Lucy'nin de parmak oranlarinin tum diger maymunlar gibi cikmasini bekliyordu. Bu durum kafalari karistiyor. Tabi Lucy'e ait sadece bir iskelete sahip oldugumuzu ve tur ici varyasyonun da etkilerini hesaba katmak lazim. Yani elimizde Lucy'e ait 100 iskelet olsaydi sonuc farkli cikabilirdi. Herneyse, Nelson bu durumun sorunlu oldugunu dusundu. Australopithecuslar da gruplar halinde yasayan primatlardi, ozellikle avci baskisi latinda yasayan gorece daha savunmasiz hominidlerdi. Bu durumda tek esli olmalari aslinda bir dezavantaj, buna gore poligamik olmalari hayatta kalmalari icin daha avantajli.
Tek esli yasayan erkekler cogunlukla eslerine gebelik doneminde yardimci oluyorlar. Arastirmacilar, taihoncesi atalarimiza yonelik bu calismanin ornek azligi nedeniyle keisn dogruyu yansitamayabilecegini soyluyorlar.
Ilginc bir calisma, ancak dedigim gibi tek eslilik veya cok eslilik hormonlarimizda ya da genlerimizde kodlanmis olsa da bugun genlerimizi ve hormonlarimizi kontrol edebildigimiz sosyal bir kulture sahibiz. Bu nedenle, hayatimizi adadigimiz esimiz ile birlikte tek esli bir hayati surdurebiliyoruz--mu acaba :):)

Darwin Ne Zaman bir Neandertal ile Karsilasti?


Science dergisinin son sayisinda Michael Balter'in yazisi Darwin'in o donem bir Neandertal fosili ile karsilasip karsilasmadigi hakkinda. Bildiginiz gibi Darwin 1859'da yazdigi On The Origin of Species (Turlerin Kokeni) kitabinda insan evriminden hic bahsetmez ta ki 1871'de yainladigi Descent of Man (Insanin Tureyisi) eserine kadar. Bununla birlikte ilk Neandertal kafatasi 1848 yilinda Gibraltar ve Almanya'da Neander Vadisi'nde kesfedildi. Darwin bu fosiller ile karsilasti mi? Gibraltar Muzesi'nden biyolog ve bilim tarihcisi Alex Menez'in yaptigi sunum Darwin'in bir Neandertal fosili ile karsilasip karsilasmadigi gizemini aydinlatiyor. Micheal Balter tarafindan Science dergisinde yayinlanan yazi Alex Menez'in sunumunu degerlendiriyor.

Gibraltar, Neandertal fosilleri icin onemli bir magara bolgesi. Bu magaralarda ilk Neandertal fosiline 1848 yilinda rastlaniyor. Bugune kadar bircok Neandertal fosili bu magaralarda kesfedildi. Bu nedenle Gibraltar Muzesi'nde her birkac yilda bir Nenadertallerin evrimleri hakkinda konferanslar duzenleniyor ve bilim insanlari sunumlar yapiyorlar.
Bu yil gerceklestirilen sunumlardan birisi hayli ilginc. Bu sunum,  Gibraltar'da bulunan ilk Nenadertal fosili ile darwin arasindaki baglantiyi irdeledi. Menez, Darwin'in Gibraltar neandertal kafatasi ile uzun zaman boyunca ilgilendigini isaret ediyor. Darwin bu kafatasini uzun sure gormemesine ragmen fosili bir insan atasi olarak tanimliyor.
Gibraltar Neandertal kafatasi ile olarak Eylul 1864 yilinda Buyuk Britanya'da sergileniyor, Darwin bu sergiye gitmek istemesine ragmen hastaligi nedeniyle gidemiyor. Ancak, arkadasi jeolog Charles Lyell ve antropolog Hugh Falconer bu kafatasi fosilini onun gorebilmesi icin o siralar kaldigi gorumcesinin evine getiriyorlar. Darwin'in bu kafatasi fosilini gordukten sonra tepkilerini 1 Eylul 1864 yilinda yakin arkadasi botanikci Joseph Hooker'a yazar ve "Falconer bu muhtesem Gibraltar kafatasini bana getirdi." der. Menez sunumunda "Darwin'in bu kafatasini elleri arasinda tuttugunu, ve masif kas kemerlerinin gunumuz insanlarinin cogundan ne kadar farkli oldugunu kendi gozleri ile gordugunu hayal edebiliriz" diyor.
Bununla birlikte, Darwin'in bu kafatasini inceldikten sonra goruselerinin neler oldugu cok net bir bicimde bilinmiyor. Ancak Descent of Man (Insanin Tureyisi) adli eserinde insanin evrimseleserek varoldugunu kesin bir bicimde ileri surdugunu biliyoruz. Gibraltar kafatasi ile ilgili dusuncelerini belirtmiyor ve bunu asla ogrenemeyecegiz. Arastirmacilar, bunun nedeninin Darwin'in spekulasyondan uzak durma isteginden kaynaklandigini dusunuyorlar.

24 Eylül 2009 Perşembe

Afrika'dan Cikis ve Insanin Kokeni!


PNAS (Proceedings of the National Academy of Sciences)  dergisi son sayisinda ozel bir Out of Africa; Modern Human Origins Special Features adli dosya konusu olusturdu ve bu dosya makalelerine ulasmak bedava! Stanford Universitesi'nden Richard G. Klein'in duzenledigi bu dosya konusu icerisinde bugune kadar ilgili konuda yazilmis cizilmis butun bilgileri guncellenmis ve ayrintili tartisilmis olarak bulmak mumkun. Richard Klein'in giris makalesi ile baslayan dosya American Museum of Natural History'den Ian Tattersal'in Out of Africa baslikli makalesi ile devam ediyor. Toplam 9 adet farkli basliklarda modern insanin kokeni ile ilgili calisma yayinlanmis. 


Ian Tattersall
Modern Human Origins Special Feature: Human origins
PNAS 2009 106:16018-16021

Timothy D. Weaver
The meaning of Neandertal skeletal morphology
PNAS 2009 106:16028-16033

J. J. Hublin
The origin of Neandertals
PNAS 2009 106:16022-16027

Michael P. Richards and Erik Trinkaus
Isotopic evidence for the diets of European Neanderthals and early modern humans
PNAS 2009 106:16034-16039 

John F. Hoffecker
The spread of modern humans in Europe
PNAS 2009 106:16040-16045

G. Philip Rightmire
Middle and later Pleistocene hominins in Africa and Southwest Asia
PNAS 2009 106:16046-16050

Francesco d'Errico, Marian Vanhaeren, Nick Barton, Abdeljalil Bouzouggar, et al.
Additional evidence on the use of personal ornaments in the Middle Paleolithic of North Africa
PNAS 2009 106:16051-16056

Michael DeGiorgio, Mattias Jakobsson, and Noah A. Rosenberg
Explaining worldwide patterns of human genetic variation using a coalescent-based serial founder model of migration outward from Africa
PNAS 2009 106:16057-16062



Bu makalelerin hepsini okumak kisa zamanda mumkun degil ancak gecen gun sizlerle Dr. Hublin'in The Origins of Nenadertals adli calismasini paylastim. Yukaridaki makaleler, arkeolojik, fosil ve genetik kanitlar ile modern insanin kokeni hakkindaki kafamizdaki soru isaretlerini aydinlatabilecek nitelikte. Makaleleri okudukca sizlerle paylasmaya calisacagim, simdilik benim en cok ilgimi DeGiorgia'nin et al. yazdigi genetik varyasyonlar ile Afrika'dan cikis uzeirne yazilmis calismasi cekiyor. Bu makaleden baslamak istiyorum. Dedigim gibi, butun bu makalelere bedava ulasilabilir, sadece linklere tiklamaniz yeterli. Eger gercekten insan evrimini bilimsel calismalar ile ogrenmek istiyorsaniz iyi okumalar, makaleler yukarida, ancak safsatalar ile ugrasacaksaniz yazik halinize. 

Neandertal Insaninin Kokeni!

Tekrar merhaba. Arazi calismasinda oldugum icin bir suredir yazmaya ara vermistim, bu sure zarfinda yeni bir cok calisma birikmis. Bunlar arasinda Cezayir'de kesfedilen anthropoidlerin atasi ilgic cekici. Ancak benim icin en ilgi cekici olan Max Planck Institute for Evolutionary Anthropology (Leipzig-Almanya) bolumunden Dr. Hublin'in "The Origin of Neandertals" (Nenadertallerin Kokeni) adli Stanford Universitesi'nden Richard Klein'in duzenledigi calisma. Bu calisma Nenadertal insanlarinin kokenleri hakkidna bazi yeni yaklasimalr iceriyor, bu anlamda degerli bir guncelleme seklinde dusunebiliriz.

Bilindigi gibi simdiye kadar nenadertal fosillerine Avrupa ve Orta Dogu yani genel olarak Avrasya'nin batisinda rastlanmistir. Bu fosiller uzerinde detayli arkeolojik, paleoantropolojik ve paleogenetik calismalar yapilabilmistir. Nenadertallerin tahminen yaklasik 600 bin yil once Avrupa'ya yerlestiklerini varsayarsak galsiyal  ve interglasiyal olmak uzere iki buyuk buzul devrinin nenadertallerin yasaminda cok etkili oldugunu da kabul etmemiz gerekiyor.
Bununla birlikte, nenadertallerin evrimsel olarak ayrismasi ve modern insan ile olan iliskisi onlarin evrimi hakkinda yurutulen tartismalarin en onemlileri arasindaydi. Paleoantropoloji camiasinda Avrupali nenadertallerin kokeninin, Afrika'da Homo sapiense atalik etmis olan Homo rhodesiensis olduguna dair bir konsensus mevcut gorunuyor.
Dr. Hublin, bilgilerimizi guncelledigi calismasinda, nenadertal ve modern insan arasindaki temel farklarin, beyin yapisi, gelisimsel oruntuler, gebelikle ilgili ozellikler ve muhtemel yasam kulturu ile ilgili oldugunu belirtiyor. Ayrica atasal mtDNA calismalari ile nenadertallerin genetik yapisinin modern insaninkinden farkli olsunun, bu iki insan turunun farkli bir evrimsel yol izlediginin kaniti oldugunu isaret ediyor.
Bugune kadar 15 nenadertal insaninin mtDNA dizilimleri basari ile cozuldu. Neandertal ve modern insanin evrimsel ayrismasi bu genetik calismalara gore arti/eksi 140 bin yil hata payi ile 660 bin yil oncesine tarihlendiriliyor.

Hublin, calismasinda Nenadertallerin evrimsel kokenlerini Afrikali ve Bati Avrasyali hominid turleri ila olan evrimsel ilsikilerini detaylib ri bicimde tartisiyor. Nenadertallerin bugune kadar homo heidelbergensis'ten turedigi biliniyordu, ancak bugun farkli evrimsel olasiliklarin da varoalbileegi tartisiliyor. Hublin 3 farkli hipotez oneriyor ve buna gore (ustte sekilde A) neandertal insani Homo heidelbergensis'ten evrimlesmistir; Homo sapiens ise Homo rhodesiensis'ten. H. heidelbergensis ve H. rhodesiensis ise H. antecessor'den koken aliyor, H. antecessor ise Homo erectus'tan turemistir. Ikinci hipoteze (B) gore ise nenadertal ve modern insan Homo heidelbergensis'ten evrimlesmistir, H. heidelbergensis ise H. erectusten koken aliyor. Homo rhodesiensis ve Homo atntecessor bu hipoteze gore evrimsel iliski de yer almiyor. Son (C) ve Hublin'in uzerinde durdugu hipoteze gore ise Nenadertal ve modern insan Afrikali H. rhodesiensis'ten koken aliyor, H. rhodesiensis ise Homo erectustan evrimlesiyor. Bu hipotez ilgin cunku buna gore H. heidelbergensis hicbir bicimde nenadertal ve modern insanin evrimsel kokeninde rol almiyor. Ayrica Ispanyali H. antecessor de bu evrimsel hipotezde yok.  H. hedielbergensis'in taniminlandigi holotip materyali sadece bir mandibula, yani alt cene. ancak son buluntular, ozellikle neandertallerin tanimlanmasinda onemli rol oynayan kafatasi buluntulari, H. hedielbergensis ile ilsikilendirilmesi guc;  sadece bir atlcene ile nenadertallerin evrimsel kokenlerinde rol oynadiklarini ileri surmek hayli guc. Homo rhodesiensis kafatasi(Kabwe/Zambiya buluntusu)  nenadertaller ile onemli karakterler paylasiyor ve bu nedenle evrimsel bir rol oynamis olmali. Bununla birlikte sadece anatomik kanitlar degil, Homo rodesiensise iliskin tas alet kulturu (Acheulean) de bu turun nenadertalelrin en ilkin biciminin atasi olabilecegini kuvvetlice destekliyor.

daha fazla bilgi icin:

The Origin of Neandertals
PNAS,  September 22, 2009; vol. 106; no. 38
doi:10.1073/pnas.0904119106

7 Eylül 2009 Pazartesi

Fosil Kazisi Nedeniyle 30 gun Ara Veriyorum!!!

Merhabalar,

Bugunden itibaren kayitlara yaklasik 30 gun ara vermek durumundayim, zira gittigim yerde internet imkani ve gerekli zaman olmayacak, bu nedenle sizlere insan evrimi hakkinda kisa bir sure icin yazamayacagim. Turkiye'de yaklasik 5 yildir yurttugumuz bir kazi projesi icin bugunden itibaren yola cikiyoruz, umarim onemli buluntular kesfedegiz. Kazi bittikten sonra sizleri bilgilendirecegim, gorusmek uzere.

Ferhat Kaya

6 Eylül 2009 Pazar

Ardipithecus kadabba, Ortak ata mi?

Ardipithecus kadabba , Yohannes Haile-Selassie ve Giday WoldeGabriel'in gecen Haziran ayinda yayinladiklari kapsamli kitap . Dr. Yohannes Cleveland Natural History Museum'da Fizik Antropoloji Curatori olarak calismaktadir,  Dr. Giday ise Meksika'da Los Alamos National Laboratory'de jeokronolojist olarak gorev yapmaktadir. Yayinladiklari bu kitap aslinda Etiyopya'da Afar cokuntusunde Middle Awash projesi kapsaminda 5.2-5.8 milyon yillari arasina tarihlendirilen lokalitelerden bulunan fosillerin morfolojik analizleri ve bolgenin jeolojik tanimlamalarini icermektedir. Bu anlamda, kitapta yer alan bolumler farkli memeli ailelerinin detayli calismalarini iceren makalelerden olusmaktadir. Bu bolumler arasinda en onemlisi Ardipithecus kadabba turunun tanimlandigi Hominidae bolumudur. Hominidae, modern insani ve evrimsel olarak sempanzeden daha cok insana yakin olan butun atalari iceren taksonomik gruptur. Bu baglamda Ardipithecus kadabba bir hominiddir yani insan atasidir.
Dr. Yohannes'in projesine birkac defa katildim. Dr. Yohannes, Afar cokunutusunun jeolojik olarak en yasli tabakalarinda calisti ve bu tabakalarin yasi 5 ile 6 milyon yil arasinda degisiyordu. Bu bolgede kimyasal yani radyokarbon yaslandirmasi yapmak cok olanakliydi cunku Afar cokuntusunun tam ortasinda uzun sure aktif kalmis ancak simdi aktif olmayan bir yanardag vardir ve bu yanardagin adi Ayyalo'dur. Ayyalo yanardagi hominid atalarimizin yasadigi donemlerde defalarca patlamis ve kullerini genis bir bolgeye yaymistir. Bu kuller yayildigi bu genis alanda kalin tabakalar halinde cokelmistir. Bu yanardag kul tabakalari jeolojik tarihlendirme yapmak icin bicilmis kaftandirlar. Ozellikle pumice tuff denen icinde camsi kristallerin bulundugu yanardag kulleri tarihlendirmenin en kolay yapildigi kullerdir. Afar cokunutus ise bu camsi kristallerin bulundugu pumice kulleri ile defalarca ust uste ortulmustur.
Dr. Yohannes, Afar cokunutusunun bati kismindaki yamaclarda (West Margin) Ardipthecus kadabba fosilini kesfetti. Onemli nokta ise bu fosil yukarida bahsettigim pumice tuff dedigimiz yanardagi kulu tabakasinin icinde gomuluydu. Yani atamiza ait bu kemik tarihlendirmeye en olanakli yanardag kulunun icerisinde tortullanmisti. O an herkes inanilmaz sevinmisti, cunku fosilin tarihlendirme problemi ortadan kalkiyordu.
Fosil ozenli gomulu oldugu tabakadan cikarildi, korunakli bir bicimde saklandi. Tarihlendirmenin yapilabilmesi icin Uc Berkeley'den arkadasimiz Leah  ornekleri aldi. Bu ornekleri UC Berkeley Geochronology laboratuarinda analiz etti ve fosilin yasi 5.2-5.8 milyon yillari arasidna cikti. Bu inanilmaz bir haberdi, cunku genetik calsimalar insan ve sempanze ayrimini bu tarihlere atfediyorlardi. Ardipithecus kadabba'nin morfolojik ozellikleri de insan ve sempanze arasinda ortak ozelliklere sahipti. O an butun bunlari dusununce, olasi ilk ortak atamizin fosillesmis kemiklerine dokundugumu hatirlamak ve tekrar hissetmek dunyada esi benzeri olmayan bir duygu. Asagida yer alan uclu fotograf Nature dergisinin 27 Nisan 2006 sayisinda yayinlandi, bu fotografin sol alt kisminda yer alan bolumde sol bastan ben, Dr. Burhane Aswaf ve mihmandar Muhammed Alema yer aliyor. Dr. Burhane bana az once kesfettigim Australopithecus anamensise ait disin ozelliklerini anlatiyor. sagdaki bolumde ise Dr. Tim White bulunan diger bir hominid yani insan atasi fosilini inceliyor.
Bu kapsamli kitapta Ardipithecus kadabba'nin 1994 yilinda kesfedilmis olan Ardipithecus ramidus ile ayni cinsin tuleri oldugunu belirtiyor. Ardipithecus cinsi yaklasik olarak 5.8 milyon yil once sempanze benzeri bir atadan insan evrimi cizigisine yol acacak evrimsel degisimlerin onemli adimlarini atmaya baslayan atasal potansiyel olabilir. Ardipithecus ramidus ise Ar. kadabba turunden daha turemis yani insana yakin ozelliklere sahip ve Ar. ramidus turu 4.4. milyon yila tarihlendirildi. 4.2 milyon yil once ise Ar. ramidus;un bulundugu tabakanin hemen ustundeki tabakada 4.2 milyon yiula tarihlendirilen, Ar. ramidus'tan daha modern ozellikelre sahip Australopithecus anamensis kesfedildi. Australopithecus anamensis turunun bir disini Assa Issie lokalitesinde sanirim 2005 yilinda ben kesfetmistim, o zamanki heyecanimi anlatamam. Ayrica Afar bolgesinde kesfedilen diger onemli bir fosil ise Australoputhecus afarensis nami diger Lucy'dir. Hadar lokalitesinde bulunan Lucy ise 3.7 milyon yil yasinda. Grodugunuz gibi Afar bolgesi 5.8 milyon yildan baslayan ve 3.7 milyon yila kadar erken hominid turlerine ev sahipligi yapiyor. Ayrica bununla da kalmiyor, bir merdivenin basamakalri gibi 2.4 milyon yil yasinda Austtralopithecus garhi, 1.6 milyon yil yasinda Homo habilis, 1 milyon yil yasinda Homo erectus, 500 bin yil yasinda Homo heidelbergensis ve 160 bin yil yasinda Homo idaltu ile neredeyse insan evriminin butun tablasonu iceren bir bolgedir. Bu nedenle bircok arastirmaci Afar bolgesinin insan evriminin besigi olarak gormektedir.
Yaziyi daha fazla karmasiklasitirmadan bu onemli kitabin anafikrinin Ardipithecus kadabba ve Ardipthecus ramidus turlerinin sempanze ile insan ayriminda rol oynayan ortak atanin ozelliklerine en yakin fosil hominid oldugunu belirtmek isterim. Bu nedenle bu kitap ileride cok ses getirecek bir oneme sahip, ben simdiden sizlere burdan duyuruyorum.
Ayrica bu kitabin icinde bir ulkemizden bir isim daha var. Arkadasim Dr. Cesur Pehlevan bu bolgede calisti ve kitabin gergedanlar ile ilgili olan bolumunu yazdi. Cesur'u da dunyaca unlu bu calismaya yaptigi katkidan ve yer aldigindan dolayi kutlarim, ulkemiz ve onun adina cok mutluyum.

Yaratilis/Evrim Simdi Bedava!!!

Jhon Hawks 'in blogunu okur iken NCSE 'nin unlu Creation/Evolution dergisinin tum sayilarinin internet ortamina pdf. dosyalari olarak aktarildigini ogrendim. NCSE (The National Center for Science Education), Bilim Egitimi icin Ulusal Merkez adinda bir dernektir. Ozellikle orta egitim icin bilim egitimi, ozellikle evrim kurami egitimi icin kaynaklar, egitim metaryalleri ve metodlari saglamak icin calisir.
NCSE 1980-1996 yillari arasi yayinlanan Creation/Evolution (Yaratilis/Evrim) dergisinin butun sayilarini online pdf.ler olarak verdi . Bu derginin onemi, Amerika'nin ozellikle ulkemizde bugun tartisilan Yaratilis/Evrim tartismalarina ornek olacak benzer tartismalari daha once yapmis ve bu dergide yayinlamis olmasidir. Bu nedenle bu dergide basilan yazilar bugun ulkemizde tartistigimiz bu konu ile inanilmaz bir bicimde benzerdir. Konu ile ilgili biyolog, antropolog, jeolog, ilahiyatci, sosoyolog yani kimin ilgisini cekiyorsa okumasi cok faydali olacaktir.
Bununla birlikte NCSE'nin web sayfasinda Evrim ve Yaratilis ve devlet okullarinda evrim egitimi gibi onemli konular ile ilgili bircok makale ve proje incelenebilir, Bu calismalarin ulkemizdeki ilgili konularin cozumunde cok onemli katkisi olacagi kanaatindeyim.

4 Eylül 2009 Cuma

Avrupa'nin Ilk Ciftcileri nereli? Cevabi Turkiye'de mi gizli!!!!

Science dergisinin bu haftaki sayisinda Michael Balter 'in makalesi Avrupali ilk ciftcilerin Etiyopya'nin Afar bolgesinden geldigini ileri suruyor. Bugune kadar yapilan arkeoloji ve palroantropoloji calismalari daha cok kultur ve teknoloji kalintilari ile gocleri ve dagilimi aydinaltiyordu. Ancak bu yeni calisma atasal DNA analizleri ile kultur uzerinden degil direk birey uzerinden calsimayi gereceklestirdi.
Yaklasik 11,000 yil once Orta Dogu'da avci toplayici uretim bicimi yerini tarima terk etmeye basladi. Ilk once, Turkiye, Yunanistan ve Bulgaristan uzerinden tarimsal uretim bicimi yavas yavas Avrupa'ya dagildi. Ancak 7500 yil once Avrupa'da tarim aniden hizli bri bicimde Macaristan, Slovakya, Dogu Ukrayna ve Bati Fransa'ya kadar yayildi. Sofistike dort koseli mimariye sahip duvarlari sigi kurkleri ile kaplanmis, icinde bugday ve arpa depolari olan evler insaa edildi. Arastirmacilar devrim niteligindeki bu degisimin nasil gerceklestigi, buyuk goclerin meydana gelmesi ve kulturel degisimin ortaya cikmasi ve ciftcilikteki teknolijik gelisim hakkinda yillardir calisiyorlar. Gordon Childe bu degisiminin onemini vurgulamak icin uretim biciminin yer degistirmesine Neolitik Revolution yani Neolitik Devrimi adini verdi.
Sicence dergisinin  bu haftaki sayisinda yer alan bu calismada 25 ilk ciftcilerin iskeletlerinden alinan atasal DNA sekanslarinin diger 20 avci toplayici bireylerin atasal DNA sekanslarinin karsilastirilmasinin sonuclarini aciklaniyor. Iki onemli uretim bicimini yasamis olan atalarimizin genleri karsilastiriliyor. Iskeletler 15,000 ile 4300 yillari arasinda bugunki Litvanya, Plonya, Rusya ve Almanya bolgelerinde yasamis olan bireylere ait. Arastirma ekibi cifticilere ait mtDNA (mitokondrialDNA) sekanslarinin genetik oalrak avci-toplayici olan gruba hayli uzak oldugunu ortaya cikardi. Ornegin, avci-toplayici iskeletlerin genetik belirleyicilerinin yuksek oranda U4 ve U5 iken bui belirleyicilerin ciftcilerde rastlanmadigini ve ayrica ciftcilerde daha cok N1a ve H genetik belirleyicilerine rastlanildigini gorduler. Bu durum, DNA ornekleri Avrupa'daki lokalaitlerden kesfedilen iskeletlerden elde edilmis ilk ciftcilerin lokal avci-toplayicilardan degil buraya goc ile gelmis bir gruptan evrimlesmis olmasi gerektigini dusunduruyor.
Bazi arastirmacilar atasal DNA orneklerinde karisma yada bu orneklerin hasarli DNA'lar oalbilecegi olasiligi uzerinde duruyor. Hasarli ve karismis atasal DNA'lar molekuler DNA calisan arastirmacilarin kronik bir problemidir. Bu nedenle molekuler DNA laboratuarlari ozenle tasarlanir ve insaa edilir.
Arastirmacilar, eger bu ciftciler lokal avci toplayicilardan evrimlesmediler ise Avrupa'ya nereden goc ettiklerinin arastirilmasi gerektigini isaret ediyorlar, bu noktada Turkiye'nin batisi ve Avrupa'nin guneydogusu dikkat ceken bolgeler. Ulkemizde atasal DNA ve antropolojik calismalarinin bu nokta da yogunlasmasi gerekiyor. Umarim birgun ulkemizde de bu tur bilimsel calismalar ses getirir!

3 Eylül 2009 Perşembe

Avrupa'nin En Eski El baltalari Kesfedildi!

Nature dergisinin 2 Eylul 2009 sayisinda Europe's Oldest Axes Discovered (Avrupa'nin En Eski Baltalari Kesfedildi) adli bir makale yayinlandi. Bu kesif sofistike alet uretiminin daha once dusunulenden daha genis alana yayildigini gosteriyor.
Guney Ispanya'dan bulunan el baltalarinin 1 milyon yil yasinda oldugunu anlasildi. Bu aletler Avrupa'nin en eski el baltalari. Homo erectus insan turunun kullandigi Acheulien tas alet teknolojisine ait olan el baltalarinin en eskisine (1.5 milyon yil) Afrika'da rastlanmisti. Bununla birlitke 700,000 yasinda olanlari ise Israil ve Cin'de kesfedildi. Ancak Avrupa'da en eski el baltalarinin 500,000 yil oncesine ait oldugunu dusunuluyordu, bu kesif ile birlikte 1 milyon yil oldugu anlasildi.
Homo erectus, Homo neanderthalensis ve Homo heidelbergensis Acheulien el balatalarini kullanmis insan turleridir. Bu aletler iki tarafli kesici yuze sahip ve farkli taslardan yapilmislardir. Gary Scott ve Luis Gibert makaleyi yazan arastirmacilar. Tas aletlerin tarihlendirilmesi Berkeley Geochronology Center in California'da yapildi.
Etiyopya'da Middle Awash projesinde calisirken bir cok el baltasi kesfetmistik. Bu el baltalari cogunlukla bazalttan yapilmisti. Bazilarini ancak iki elinizle tutmak zorunda kaliyorsunuz, yeterince buyuk. Ulkemizde ozellikle Gaziantep yoresinde onemli el baltasi buluntulari var, ancak bunlar hicbir zaman yayinlanmadi ve detayli tarihlendirme calismalari yapilmadi diye biliyorum. Bunu soylerken uzuluyorum, sanirim ulkemizdeki prehistorya calisan arastirmacilar, bu konu uzerine bir daha dusunmeliler.
Daha fazla bilgi icin:Scott, G. R. & Gibert, L. Nature 461, 82-85 (2009).

British Council'in "Darwin Now" adli sergisi Ankara'da, Kacirmayin!!!

British Council'in duzenledigi "Darwin Now" adli sergi Ankara'da. Charles Darwin'in calismalarinin ve evrim kuraminin gunumuzde halen bilimin karsilastigi onemli sorular hakkinda farkli yaklasimlar sundugu British Council tarafindan belirtildi. Darwin'in calismalairnin toplum tarafindan anlasilabilmesi icin "Darwin Now" adli bir sergi duzenlendi. Bu sergi 4 Eylul-5 Ekim tarihleri arasinda Bilkent Universitesi'nde ziyaret edilebilecek. Bu sergiye cesitli akademisyenler katilacak. Bu sergid aha once de cesitli ulkelerde ve universitelerde de acildi. Daha once siyaret etmediyseniz bu sefer kacirmayin.

2 Eylül 2009 Çarşamba

Genetik Cesitlilik ve Orta Asyali Etnik Gruplarin Ortaya Cikisi!

Arkadasim Kambiz Kamrani , molekuler genetik ile ilgili yeni cikan makaleleri benden daha iyi takip eder. Bu nedenle zaman zaman onun blogunu okurum ve Kambiz ilginc haberler bulmakta hayli iyidir. BMC Genetics'de cikan yeni bir yayin  hayli ilginc. Yayinin henuz abstract ve sonuc kismi mevcut, tamaminin daha sonra verilecegi belirtiliyor. 
Arastirmacilar, etnik etkilesmelerin insanlar arasi genetik degisimleri nasil etkilediklerini ve Orta Asya gruplarinin kokenlerini anlamak icin yayinlanmis verilerle birlikte  Orta Asya'dan topladiklari genetik verileri analiz ettiler. Buna gore arastirmacilar, farkli iki dili konusan iki buyuk Orta Asya populasyonlarinda (Turkic ve Indio-Iranian), etnik gruplar arasi, ayni etnik grubun farkli populasyonlari arasi ve birkac populasyonun Y kromozomal ve mitokondriyal genetik farkliliklarini karsilastirdilar. 
Calismalarinin sonucu, Y kromozomlarinin farkli etnik gruplar arasi degiskenliginin ayni etnik grubun farkli populasyonlarinin kendi icindeki degiskenlikten daha az oldugu ortaya cikti. Daha acik olarak iki farkli dili konusan etnik gruplarin Y kromozom farkliligi, bir etnik grubun kendi icindeki populasyonlar arasi farkliliktan daha az oldugu anlasildi. Bununla birlikte ayni etnik gruba ait populasyonlar arasi Y kromozomun genetik farklilik analizleri bu etnik grubun minimum yasi ile ilgili bilgiler veriyor. Bu degerler, bu iki buyuk gurp icin verilen tarihsel degerlerden onemli olcude farkli. Bu durum, etnik gruplarin ortak genetik ozelliklere gore degil sosyal kurgulara gore bicimlendigini gosteriyor. Bu nedenle bu farkli iki buyuk grup arasindaki genetik farkliliklar, gruplarin kendi icindeki genetik farklardan daha az. 
Gordugunuz gibi genetik calismalar bugune kadar kutsal bildigimiz etnik kimlik ve kultur gibi tarihi degerlerimizin aslinda birer sosyal kurgu oldugunu gosteriyor. Yani kendi etnik kimliginize dahil oldugunu dusundugunuz is arkadasiniz, komusunuz, ya da en yakin arkadasiniz ile aranizdaki genetik fark, sizinle etnisite, kimlik, kultur, orf, adet gibi hicbir ortak yani olmayan biri ile aranizdaki genetik farktan daha fazla, yani ummadiginiz farkli bir dili konusan gruba, genetik olarak kendi dilinizi konustugunuz gruptan daha yakin olabilirsiniz.  O nedenle kendi dilinizi konusmayan "oteki" gruba iyi niyetle bakmalisiniz zira siz de genetik olarak o gruba kendi dilinizi konustugunuz gruptan daha yakin olabilirsiniz!
Bu tur calismalar da etnik kimlik, dil, din ve millet gibi sosyal kurgularin toplumlar arasi kutsal  farkliliklar olmamasi gerektigini gosteriyor, yazili tarih gordugunuz gibi kan baginin ya da genetik birligin degil sosyal kurgularin urunu, genetik olarak kimin kime benzedigini ancak genetikcilerin bilecegini unutmamak lazim. 
Makalenin tamami yayinlaninca daha fazla bilgi edinebilecegiz.
Reference: Evelyne Heyer, Patricia Balaresque, Mark A Jobling, Lluis Quintana-Murci, Raphaelle Chaix, Laure Segurel, Almaz Aldashev and Tanya Hegay.Genetic diversity and the emergence of ethnic groups in Central AsiaBMC Genetics, 2009; (in press)

1 Eylül 2009 Salı

Evrimsel Kanitlar: Ne Bildigimizi Nasil Biliyoruz?

California Berkeley'de iken San Francisco'da Golden Gate Park'da Dr. Zeresenay Alemseged ile bulustuk ve California Academy of Science,  The museum of science, art and human perception at the Palace of Fine Arts bolumunu gezdik. Dr. Alemseged, belki hatirlarsiniz Selam adli Australopithecus afarensis turune ait bebek kafatasini bulan paleoantropolog. Etiyopya'da Omo laboratuarinda birlikte calistik, Max Planck Istitute'de calisiyordu, daha sonra San Francisco'ya gectigini ogrenince gorusme sansimiz oldu. Ayni gun UC Santa Cruz'dan bir antropologun sunumunu izledikten sonra beraber bira icmeye gittik. Guzel ve eglenceli vakit gecirdik. Herneyse, California Academy of Sicence Museum inailimaz bir muzeydi. Daha sonra internette bir egitim sayfalarinin oldugunu ogrendim. Silzerle paylasmak istedim . Evrimsel calismalarda bilimsel yontemi adim adim cok acik bir bicimde anlatiyor. Evrimsel bilginin nasil olusturuldugu ve hangi asamalardan gectigini biraz ingilizceniz varsa kolaylikla anliyorsunuz. Insan evrimi hakkinda onemli temel calismalari iceriyor. America National Science Foundation, Max Planck Institute, Gordon and Betty Moore Foundation tarafindan finanse edilmis bir proje. 
Sayfaya girdiginiz vakit karsiniza bilimsel adimlar basliklar halinde cikiyor.
Observing Behavior (Davranislari Gozlemlemek)
Collecting Clues (Ipuclarini Toplamak)
Investigating Relationship (Iliskileri Yorumlamak)
Finding Patterns (Oruntuleri Bulmak)
Considering Possibilities (Kosullu Olasiliklar)
How Science Work (Bilim Nasil Calisir)
Can You Believe It? (Buna Inanabilir misin?)
Map Your Knowledge (Bilgini Duzenle)
Evrim kuramini anlamak icin en kolay ve anlasilir bicimde tasarlanmis ve gercek calismalardan olusturulan bir egitim projesi. Ben cok begendim. Artik bu da analisilmaz ise ne anlasilir bilmiyorum. Bunun Turkce cevirisini yapmak gerekebilir. 
Observing Behavior bolumunde hangi davranislarin bizi diger maymun akrabalarimizdan ayirdigi sinaniyor. Alet kullanmak, Akil, Insan Nezaketi, belki cevap sizi sasirtabilir, izlemelisiniz!!!!
Collecting Clues, Siz bir Homo erectus mu yoksa Homo sapiens misiniz? Kendinizi test edebilir misiniz? O halde bir kalem alin ve kendinizi test edin :)
Investigating Relationship, Nenaderthaller bizim atalarimiz mi? Neden sadece insan konusabilir? Genetik bize ne zaman ve nasil insan oldugumuzu nasil anlatir?
Finding Patterns, Yasam hikayemiz dislerimizin icin de yazilmistir. Peki dislerimizde yazili bu bilgiyi nasil okuyabiliriz?
Considering Possibilities, Fosillerin cogu kirilmis ya da parcalidir, ancak yuksek teknoloji yeniden yapilandirmalar sayesinde parcalari yeniden olusturabiliriz. Bunlardan ne ogrenebiliriz?
How Science Works, Adim adim bilim uretme sureci. 
Can You Believe It?, Herhangi bri Bilimsel Iddiaya 7 tane soru soralim!!!
Map Your Knowledge, Simdi dusuncelerini duzenle ve kanitlarini olustur :)


Harika bir calisma, kutluyorum, bizim de boyle bir calisma yapmamiz lazim, ozellike ilk ve orta ogretim, hatta yuksek okullarda dahi....Maalesef... Lutfen anlayabildiginiz kadari ile bu projeyi ziyaret edin ve sabirla izleyin, cok sey ogreneceksiniz ve izlemek de cok eglenceli, belegesel gibi.

31 Ağustos 2009 Pazartesi

Sucul Ape'lerden mi Evrimlestik?

Sevgili dostum Murat Gulsacan'in haberi uzerine Muzmin Anonim  'in blogunda isledigi Aquatic Hipotez'in paleoantropoloji yani bilim camiasindaki konumunu islemenin gerekli olduguna kanaat getirdim. Elaine Morgan uzun yillardir Aquatic Hipotezinin duyurusunu yapmaktadir ancak bu hipotez hicbir zaman gerekli ilgiyi bilim camiasindan gormemistir, neden mi, inceleyelim.
Aquatic hipotez kabaca ilk insan atalarinin sucul yani su hayati suren apeler (kuyruksuz buyuk maymunlar) oldugunu ileri surer. Ozellikle dik yurume ve konusma gibi temel ozelliklerin sucul adaptasyonlar ile kazanildigini vurgular. Elaine Morgan bu hipotezin savunucusudur, hipotezin dusun babasi gibi gorunur ancak degildir. Elaine Morgan bu hipotezi, 1960 yilinda Alister Hardy'nin New Scientist dergisinde yayinladigi insan ve deniz arasindaki iliski uzerine dusuncelerinden donusturmustur ve zaman icerisinde gelistirmistir. 1972 yilinda ise Morgan, The Descent of Woman adli kitabinda hipotezini sistematize etmistir. Bu kitap militan bir feministin erkek egemen iliskilere karsi isyanidir. Ozellikle o donem Desmond Morris'in The Naked Ape adli kitabina karsi yazilmistir. Morris kitabinda insani maymunlar takiminin en kilsiz uyesi olarak tanitmis ve insan davranislasrinin kokenini maymunlar ile karsilastirarak irdelemis ve yorumlamistir. Morgan bu yaklasimin, erkek egemen ve indirgeyici oldugunu dusunmus ve Hardy'den donusturdugu hiptezini olusturmustur. 
Milyon yillar oncesinde atalarimizin sucul oldugunu iddia eden bu hipotezin temel sorunu kanitlairnin kesfedilmesi olasiligi cok dusuk olan yumusak dokular ve fizyoloji uzerine kurulu olmasidir. Bilindigi gibi yumusak dokularin fosillesmesi cok enderdir, sadece mine tabakasi, kemik gibi sert dokular fosillesme olasiligi yuksek elementlerdir. Paleoantropologlar sadece bulduklari fosil kemikleri inceleyerek kas ya da yumusak dokular hakkinda tahminler yapabilirler. Morgan, hipotezinde yogunlastigi temel ozellik insanlarin tuysuz yani ciplak derili olusudur, ona gore bu durum sucul bir adaptasyondan kalmadir. Morgan dik yurumenin de sucul bir adaptasyon oldugunu iddia eder. Ancak ilk dik yuruyen atalar bugunki fosillere gore yaklasik 7-4.4 milyon yillari arasi bir tarihte ortaya cikmistir (Sahelanthropus, Orrorin, Ardipithecus). Bu donemlere ait atalarimizin ciplak vucutlu olduguna dair herhangi bir fosil ya da arkeolojik kanit yoktur. 
Simdi sistematik bir bicimde Morgan'in Muzmin Anonim'in yazisinda ileri surdugu anatomik kanitlari incleyelim:
Bipedalism (Dik Yurumek)
Morgan'a gore dik yurumek icin gerekli olan anatomik degisimler ancak yercekiminin dusuk oldugu sucul bir ortamin icinde ortaya cikabilir. Morgan'a gore su ortami orta buyuklukteki maymun atalarimizin dort ayakli hareket biciminden iki ayakli hareket bicimine geciste mukemmel bir gecis ortamidir. Dik yurumenin ilk ortaya ciktigini dusundugumuz fosil atalarimiz Sahelanthropus cthadensis (Cad, Djurab colu7-6 milyon yil), Orrorin tugenensis (Kenya, Tugen Hills, 6 milyon yil), Ardipithecus kadabba (Etiyopya-Afar Middle Awash West Margin, 5.8 milyon yil), Ardipithecus ramidus (Etiyopya-Afar Middle Awash Aramis, 4.4 milyon yil) ve Australopithecus anamensis'tir (Etiyopya-Afar Middle Awash Assa Issie, 4.2 milyon yil). Ayrica bu fosil atalarin bulunduklari lokalitelerin sedimantolojik, fauna ve flora analizleri bu turlerin yasadiklari ortamlarin karasal oldugunu gostermektedir. Ayrica Afrika'da katildigim kazi ve yuzey arastirmalari sirasinda rastladigimiz en cok fosil kalintilar timsah gibi etcil avcilarin fosilleridir. Atalarimizin mevcut anatomileri, yani maymunlarin cok iyi yuzucu olmadiklari bir gercek, su ortaminda timsah gibi tehlikeli avcilarin tehditi altinda nasil dik yurume egzersizi yaptiklarini algilamak guc. Hic doganin ekonomisine uygun gorunmuyor. Diger bir durum ise gecenlerde yine blogumda yazdigim knuckle-walking hareket biciminin atalarimiza agac yasaminda yasayan degil karasal hayat suren ancak zaman zaman agacta da yasayan karasal ape'lerden evrimelestigimizden bahsetmistim. Ilk dik yurumeye baslayan atalarimizin morfolojileri su hayati degil daha cok halen agac hayatina bagimli karasal knuckle-walking hareket adaptasyonunu gerceklestiren atalardan turediklerini gosteriyor, el bilek kemikleri bunu kanitliyor. Ayrica dik yurumek icin gerekli anatomik degisiklikler, gogus kafesinin biciminin degismesi, alt kol kemiklerinin uzamasi gibi ozellesmelerdir. Bu ozellesmeler su ortaminda kazanilabilecek ozellikler degildir, karasal ape'lerin agac lokomosyonundan kalma ozelliklerinin donusumu ile gereceklesmitir. 
Uzamis Alt-Kol Uzuvlari:
Insanin alt-kol kemigi yuzmek icin diger ape ve maymunlara gore daha elverislidir. Buna ragmen uzamis alt kol kemigi ile modern vucut yapisi 2.4 milyon yil ortaya cikan Homo habilisten once yoktur, bu ozellik ilk defa Homo habiliste gorulur. Oysa Morgan bu ozelligin ilk dik yuruyen atalarda oldugunu ileri surer. 

Nefes tutma ve Konusma:
Insan kisa sureli nefesini tutabilir ve durmadan uzun sure konusabilir. Nefesini tutabilmesi konusabilmesi icin de bir avantajdir. Bu yetenek diger karasal memelilerde gorulmez,  boylece Morgan bunun sucul bir adaptasyon oldugunu dusunmustur. Morgan'a gore yunus baliginin ses sistemi insana en yakin olandir ve insanin konusma yetenegi ile analoji olusturabilir. Ancak nefes sisteminin degismesi dik yurume hareket adaptasyonu ile girtlak ve gogus kafesinin degisen morfolojisine baglidir. Dortayakli hareket biciminde nefes kontrolu mekanik ve kas hareket sisteminden dolayi guctur, bu nedenle solunum yuruyus sirasinda zorlasir. Ancak dik yurume lokomosyonu sirasinda ust kol uzuvlari, girtlak ve gogus kafesi kaslari calismaz, bu nedenle biz yururken rahat nefes aliriz, kaslarimiz gogus kafesimizi ve girtlagimizi zorlamaz
Bununla birlikte, konusmak yani dil, sadece buna bagli bir degisim degildir. Kompleks bir dile (konusma yetenegine) sahip olan ilk insan atasi Homo habilistir, cunku bulunan kafatasi fosillerinin ic bolumunde beynin yerlestigi kisimlarin yani endocastlarin bize gosterdigi durum, ilk kez Homo habiliste modern insana benzer prefrontal loblarin degistigi ve ozellikle Broca ile Wernicke aygitlarinin olustugu gozlemlenmektedir. Yani bildigimzi anlamda konusan ilk insan atasi Homo habilis, onculleri ise cesitli kompleks ses gruplari olustursalar da sistemeatik konusmayi henuz gerceklestiremedikleri dusunulmektedir. 
Burun:
Morgan insanin burnunun suya dalis yapmak icin ozellesmis oldugunu onermektedir. Morgan bu onerisini uzun burunlu maymun (hortumlu maymun) ve tapirleri dikkate alarak yapmistir. Tapirler bataklik sularinda uzun burunlari yukseste tutarak ilerler, uzun burunlu maymun ise suya dustugunde burnunu  havada tutarak yuzer ve nefes alir. Morgan bunun sucul bir atadan kalinti oldugunu soyler. Oysa insan burnunun temel gorevi nefes almanin disinda bir fan gorevi gorerek beynin sogutulmasini saglar. Bu nedenle ekvator kusaginda yani sicak iklimde yasayanlarin burun delikleri buyuk iken, soguk iklimde yasayanlarin burun delikleri kucuktur. Bizim gibi ortak kusakta yasayanlarda ise varyasyon gosterir. Yani burnumuzun cikintili olusu, burnumuzdan iceri giren havanin isitilmasi ve sogutulmasinda rol almasindan kaynaklanir, suya girince yukseskte kalsin diye degil...
Ciplak Vucut:
Ciplak vucut Morgan'in en guclu sandigi argumanlari arasindadir. Ona gore ciplak olmak sucul ortama bir adaptasyondur. Oysa gunumuzde kil olusumunu genlerin kontrol ettigini biliyoruz. Gunumuzde genetik mutasyonlardan dolayi insanlarin vucutlarindaki kil yogunlugu degismektedir. Ornegin werewolf syndrome olarak bildigimiz hypertrichosis hastaligi mutasyonla ortaya cikan ve tum vucudun ve yuzun killarla kaplanmasina neden olan bir hastaliktir. Genlerimiz evrimsel tarihimizin depolaridir. DNA'mizda aktif ve notr, aktif olmayan bircok karakter barinmaktadir. Bazen mutasyonlar ve cesitli etkilerden dolayi cekinik ya da notr olan bir karakter aktiflesebilmektedir buna atavism denilmektedir. Vucudumuzdaki kil olusumundan sorumlu gen bulundugu genomda kilitlenmis yada notrlesmistir. Bununla birlikte ciplak derili olusumuzu aciklayan diger bir hipotez ise Pathogen Hypotheses'dir. Bu hipoteze gore ciplak derili olusun en onemli nedeni kurk, kil ya da tuyde cogalan asalak parazitlerin yol actigi enfeksiyonlara karsi bir adaptasyondur. Ozellikle Neolitik gibi insan populasyonlarinin demografik olarak arttigi bir donemde artan viral hastaliklara karsi daha avantajli durumda olan kil yogunlugu az olan bireylerin populasyon icerisinde sayilarinin artisi ile gen havuzunda gen frekanslarinin artmasindan dolayi kilsizlik yayginlasmistir. Kilsiz, temiz vucut daha saglikli olusun gostergesi olmus ve seksuel secilimde avantajli olmustur. Ureme organlarinda kalan killar ise seksuel rollerinden yanisira feromon hormanlarini devreye soktuklarindan dolayi kalmis olabilir. Buna ragmen bildiginiz gibi kil yogunlugu populasyonlara gore varyasyon gostermektedir. Kil younlugu sadece vucudumuzda termoregulasyonu saglayan bir ozellik degildir, kimi zaman dezavantajli da olabilir. 
Yuzyuze Seks:
Morgan'a gore sadece sucul memeliler yuzyuze seks yapmaktadirlar, buna gore insan da yuzyuze seks yaptigina gore insanin atalari da sucul olmalidir der. Ancak bu tur seks bicimi sempanze ve bonobolarda da sik gorulen bir bicimdir, bunun diger bir nedeni ise sempanze, bonobo ve insanin salt uremek icin degil kimi zaman sembolik kimi zamanda zevk icin seks yaptigindan ve ozellikle disilerin seks sirasinda yuzyuze sekste klitorislerinin daha fazla duyarli hale gelmesinden kaynaklanmaktadir, bu da basarili doller uretmeyi saglayan bir faktordur. Klitorisin morfolojik konumu da bunda etkilidir. 
Beyin Buyuklugu:
Morgan'a gore sucul yasama bicimi beyin buyuklugunu saglamis ve bizleri daha akilli canlilar haline getirmsitir. Beyin buyuklugu, dik yurumek gibi insani insan yapan ozelliklerden biridir. Morgan beyin icin gerekli olan Omega 3-6 gibi asitlerin sucul besinlerde yogun oldugunu ve bunu bir avantaj oldugunu ileri surer. Oysa ilk dik yurumeye baslayan atalarimizin cogunlukla yaprak filizleri, meyveler, yemisler, bocekler ve avalaybildikleri surece kucuk hayvanlardan olsutugunu dusunuyoruz. Bununla birlikte karasal ortamda yasayan insanlarin varligi sucul besinlerin olmazsa olmaz beisnler olmadigini kaniltiyor. Ayrica beyin buyuklugu sadece besin ya da lokomosyonla ilgili degil, kafatasinda altceneyi kontrol eden masseter ve temporal kaslarin zayiflamasi ile ilgildir. Genetik bir degisimle zayiflayan bu kaslarin kafanin buyumesini olanakli kilmistir. Ozellikle masif turler olan Australopithecus robustus ve boisei gibi turlerde kafatasindaki sagittal crest cok belirgindir, bunun nedeni cok guclu masseter, temporal ve boyun kaslarina sahip olmalarindan kaynaklanir, bu kaslar kemigi bicimlendirecek derecede gucludurler. Bu kaslarin Homo cizigisine giden surecte zayiflamistir ve beynin buyumesine avantaj yaratmistir.


Bu yazi daha da genisletilebilir ancak temel olarak umarim aydinlatici olmustur. Hayal gucu bilim kurgu bazinda eglenceli ve guzel, ancak bilimin sinirlari icerisidne hipotezler eger mevcut bilgi ve materyal ile sinanamiyorsa gunumzu bilim anlayisinda kabul gormemektedir. Buluntu ve bilgi degistikce hipotezler, paradigmalar ve kuramlar da yeniden bicimlenecektir. 


daha fazla bilgi icin: Umbrella hypotheses and parsimony in human evolution: a critique of the Aquatic Ape Hypothesis. 
John H. Langdon
Jorunal of Human Evolution (1997)33, 479-494



Yunanistan'in Paleoantropolojisi

Evolutionary Anthropology dergisinin son sayisinda The Paleoanthropology of Greece (Yunanistan'in Paleoanthropolojisi) adli derli toplu guzel bir yayin cikti. Bu yayin Yunanistan'in ozellikle detayli bir Paleolitik lokalite, bulunutu ve calisma kaydini veriyor ve guncelliyor. Turkiye icin de boyle bir yayinin yazilmasi sart, bunu bir plan olarak kenara koydum, zaman ve firsat olursa mutlaka yazacagim. 
Avrupa'nin paleoantropolojisi ve paleolitik arkeolojisi 20. yy'nin baslarinda detayli bir bicimde guncellenmisti. Makalenin yazari, Avrupa'nin acik ve net biri bicimde 20.yy'in baslarinda paleoantropolojik kaydinin iyi tutuldugunu ancak guneydogu kosesi yani Yunanistan'in bundan uzak kaldigini vurguluyor. Buna karsin, Yunanistan ozellikle insan evrimi acisindan Avrupa'nin en onemli koselerinden biri, Afrika ve avrupa, Asya ve avrupa gibi onemli goc yollari uzerinde yer aliyor. Ozellikle buzul donemleri boyunca faunal ve floral degisimlerin odak noktalarindan biri Yunanistan. 
Yunanistan'in insan evrimine dair en eski Paleolitik kaydi yaklasik Orta Gec Pleistosene iniyor yani yaklasik 350-400 bin yil oncesine. Bununla birlikte bu tarihten 10 bin yil arasinda degisik zaman dilimlerine tarihlendirilen bircok arkeolojik lokalite ve magara mevcut. Yunanistan'da Nenadertaal ve modern sapiense ait arkeolojik buluntular da var. Bol olarak da el baltasi ve diger tip tas aletler materyal kayitlarina girmis. Tas alet kulturleri Orta Dogu ile benzerlikler gosteriyor. Ozellikle Neanderthallere ait Mousterian teknolojisine ait tas alet kulturu Zagros Musterian aletleri ile benzesiyor. 
Modern insan kalintilari arasinda modern sapiens ve Homo heidelbergensis ile Neanderthal bulunutlari kayitlar arasinda. 1960 yilinda bir grup koylu tarafindan Yunanistan'in kuzeyinde kesfedilen Petralona adami en unlu insan fosilleri arasinda yer aliyor. Bu fosil bir kafatasi ve Avrupa'da bulunmus en butun kafataslairndan biri. Yapilan tarihlendirme calismalari sonucu Petralona kafatasi 670 bin ile 240-160 bin yillari arasina tarihlendirildi. Arastirmacilar arasinda ise 250 bin yil yasinda olduguna dair genel bir kani olustu. Petralona adami ile birlikte net bir kulturel kalintiya rastlanmadi. Sadece bazi tas ve kemik aletler bulundu.  Chris Stringer bu kafatasinin Afrika ve Avrupa arasinda ozellikler tasidigini ve arhaic Homo sapiens olabilecegini onerdi. Fakat daha sonraki calismalar Petralona adaminin Homo heidelbergensis turune ait oldugunu gosterdi. Avrupa'daki diger buluntular ile birlikte Homo heidelbergensis, Nenadertal insanin en erken uyeleri ve potansiyel atalari olarak dusunulmektedir. Nenadertaller ile benzer yuz ozelliklerine sahiptir. Ancak Afrikali paleolitik modern sapiensleri ile de benzerlikler tasimaktadir. 
Bununla birlitke Yunanistan'da bircok magara ve arkeolojik kalinti mevcuttur. 


Bu calisma Yunanistan'in paleoantropolojik zenginligini derli toplu bir bicimde ortaya koymus, daha fazla bilgi icin:
The Paleoanthropology of Greece
KATERINA HARVATI, ELENI PANAGOPOULOU, AND CURTIS RUNNELS
Evolutionary Anthropology 18:131–143 (2009)
doi: 10.1002/evan.20219

29 Ağustos 2009 Cumartesi

Homo floresiensis'in Insan Evrimindeki Yeri Tartisildi. Online Izleyebilirsiniz!!! Kacirmayin!!!!


Arkadasim Kambiz Kamrani'nin blogunu okurken (www.anthropology.net) ilginc bir habere rastladim. Aslinda bu konferansin olacagini biliyordum ancak bir bicimde takip edemedim. Simdi gecen Nisan ayinda gerceklestirilen bu konferans online olarak ineternete verildi sakin kacirmayin, burdan ulasabilirisiniz !!! Sayfayi actiginiz zaman asagi bolumde 2009 Human Evolution Leakey Syposium linkine tiklayiniz. Bu konferans hakkinda biraz bilgi vermek istiyorum. Bu arada izledikten sorna detayli yazacagim ancak konu disindan olanlar icin biraz bahsetmek istiyorum.
7. Human Evolution Syposium (Insan Evrimi Sempozyumu) 21 Nisan 2009'da gerceklestirildi. Bu sempozyumun konusu ise bir suredir gundemi isgal eden Hobbit adi ile bildigimiz Homo floresiensis turunun insan evrimindeki yeri oldu. Homo floresiensis tartismali bir tur cunku Endonezya'da Flores adasinda kesfedildiler ve yaklasik olarak 18,000 ile 90,000 yillari arasina tarihlendirildiler. Bu turun kafatasi hacmi o donem yasamis Homo sapiens ve Neanderthal insanin 1/3 buyuklugunde. Homo erectus ve Australopithecus arasi morfolojik ozellikler tasiyor. Antropologlar gunumze bu kadar yakin bir donemde boyle ilginc bir turun bulunmasini saskinlik ile karsiladilar. Bu nedenle sempozyumun konusunu isgal etti. Stoney Brook'da gerceklestirilen sempozyumda Richard Leakey gibi unlu antropologlar yer aldi.
Richard Leakey'in yonettigi oturumda Homo floresiensisi kesfeden ve bilimsel calismasini yapan arastirmacilar ile diger sempozyum uyeleri arasinda bilimsel konusmalar ve tartismalar gerceklesti.
William Jungers, "Homo florisensisi kabul etmek demek paleoanthropolojinin derst kitaplarini yeniden yazmak demektir" dedi. Florida State Univeristesinden Dean Falk, Homo floresiensisin bir tur oldugunu ve kafatasi kucuklugunun mikrosefali hastaligindan kaynaklanmadigini ve bu turun Homo erectusun bir kucuk formu olmadigini belirtti. Falk sunumunda H. floresiensis, Homo habilis ve Australopithecuslar ile atasal bir iliskisinin olabilecegini vurguladi.
Online videoyu kacirmayin, bu adresten ulasabilirsiniz: https://tlt.stonybrook.edu/webcast/Pages/default.aspx

Iyi seyirler :)

Sibirya'nin En Eski Insanlari!!!



Hergun evrimsel biyoloji, insan evrimi, paleontoloji, jeoloji, ekoloji ve zooloji hakkinda onlarca makale yayinlaniyor. Insan hangi birini okuyacagini sasiriyor. Zaman yetersiz. Ben yine de kendi alanimla yani insan evrimi ile ilgili olanlarini elden geldigince konu edinmeye calisiyorum. Bununla bilrikte sag tarafta takip ettigim blog listesindeki arkadaslarim da diger konularla ilgili yaziyorlar. Firsatiniz oldukca onlari da takip etmenizi oneriyorum. 
Simdi hakkinda yazacagim makale ise Journal of Human Evolution dergisinin son sayisinda Siberya'da kesfedilen ve direk oalrak en eski insan kalintisi olarak duyurulan talus kemigi, yani insana ait asik kemigi. 
Bilindigi uzere Sibirya, Kuzey Afrika'ya goc eden modern insanin goc yolu uzerinde. Kuzey ve Guney Amerika'ya goc eden insanlarin Asya'dan Sibirya uzerinden hareket ederek goclerini gerceklestirdiler. Bu nedenle Sibirya erken modern insanin dagilimi acisindan onemli bir bolge.
Sibirya'da 7 tane onemli paleolitik yani tascagi lokalitesi biliniyor. 
1-Dogu Sibirya; Malta'da iki adet cocuk mezari
2-Yenisei nehrinin depozitlerinde bulunan Afontova Gora lokalitesinden on kafa kemigi, Listvenka lokalitesinden bir altcene.
3-Bati Sibirya'nin guneyinde Altay Ovasinda aluviyal depozitlerden bir alt cene kemigi
4-5-6- Altay Daglarinda Denisova magarasindan tabaka 22 ve 12'den iki dis ve Okladnikov Magarasindan kalca kemigi
7- Logovo Gieny Magarasindan bir dis.
Morfolojik olarak bu buluntularin hepsi modern insan yani Homo sapiens sapiense ait. Sadece Denisova ve Okladnikov magaralarindan kesfedilen disler ilk calismada Neanderthal olarak tanimlanmisti ancak daha sonra Homo sapiense ait oldugu anlasildi. Bununla bilrikte, Neanderthal DNA dizilimleri cozuldukten sonra Okladnikov magarasindan bulunan bir uzun kemik parcasinin buyuk bir ihtimalle bir Neanderthal'e ait olacagi da ortaya cikti. 
Yayin gerek basliginde gerekse de iceriginde surekli olarak "direct dating" vurgusunun yapilmasi kullanilan tarihlendirme tekniginden kaynaklaniyor. Arastirmacilar Accelerator Mass Spectrometry (AMS) radiokarbon tarihlendirme metodunu kullanarak hata payini en dusuk seviyeye indiriyorlar. Bu nedenle elde edilen tarih buyuk bir olasilikla gercek zaman araligini yansitiyor. Buna ragmen sadece iki insan kalintisi barindiran paleolitik lokalitesi bu yontem ile tarihlendirilebilmis. Malta iskeletleri 160 bin yil arti-eksi yanilma payi ile 19,880 yil oncesine atfedilirken, Okladnikov Magarasi arti-eksi 180 yil yanilma payi ile 24,260 yil oncesine tarihlendiriliyor. Okladnikov Magarasindan bulunan iki insan kalintisi (genc-eriskin ust kol kemigi-humerus) arti-eksi 760 yil yanilma payi ile 34,190 yil oncesine tarihlendirilmis. 
Makalenin gercek konusunu olusturan Bati Sibirya Ovasin'da Irtysh Nehri'nin alt kolunda Baigara bolgesinde 2000 yilinin Eylul ayinda kesfedilen talus (asik kemigi) kemigidir. Ilginc nokta bu talus kemigi iel birlitke hayvan kemigi kalintilarina da rastlanirken hicbir tas alete rastlanmamis. Talus kemigi parcali yani butun olmadigi icin yapilan morfometrtik olcumler yaklasik degerlerde verilmis. Arizona State University AMS laboratuarinda (Tucson, AZ) AMS C14 radiokarbon yontemi ile yapilan direct dating sonucu lokalite arti-eksi 1 yil yanilma payi ile 45,000 yil oncesine tarihlendirilmis. 
Baigara lokalitesidnen bulunan bu talus kemigi Levant bolgesinde Skhul IV (Israil) lokalitesinden bulunmus olan ornek ile benzesiyor ve bu ornek Homo sapiens sapiense ait. Arastirmacilar 45,000 yasindaki bu talus kemiginin bir modern sapiense ait oldugunda hemfikirler. 
Talus kemigi ile birlikte kesfedilen hayvan kalintilari arasinda tuylu mamut, buyuk boyutlu at, geyik, tuylu gergedan, kucuk boyutlu at, musk okuzu, bozkir antilobu ve dev geyik gibi 2824 hayvan kemigi toplanmis. Faunal icerik acik ve yari-acik bir cevresel ortami isaret ediyor. Ozellikle tuylu mamut, tuylu gergedan, dev geyik ve at gibi turler acik alan ortamlarinin kaniti. Ayrica tuylu mamut ve tuylu gergadanin bulunmasi ise serin bir iklimi gosteriyor. 
Baigara buluntusunun diger bir onemi ise bolgede kesfedilmis en eski kalinti olmasi. Talus kemiginin butun olmamasi aslinda akillarda neden Naeanderthal'e ait degil sorusunu uyandiriyor. eger bir Neanderthal insanina ait olsa Sibirya'da kesfedilmis en eski tur olacak. Ancak bu magarada hic tas alet bulunmamasi tanimalamayi zorlastiriyor. Nenaderthaller cogunlukla Mousterien tas alet teknolojisinin ureticileri ve kullanicilari, eger herhangi bir tas alet bulunmus olsaydi, bu talus kemiginin modern insana mi yoksa Neanderthal insanina mi ait oldugunun anlasilmasi daha kolay olurdu. 
Buluntunun baska bir onemi ise Sibirya'nin sadece bir goc yolu olarak dusunulmesiydi, Ben de yazinin basinda Sibirya'nin Kuzey ve Guney Amerika'ya goc eden gruplarin yolu uzerinde oldugunu yazdim, ancak yaklasik 45,000 yasindaki bu buluntu Sibirya'nin salt bir goc yolu degil ayrica prehistorik insanlarin basarili bir bicimde yerlesim alani olarak kullandigi arkeolojik bir alan oldugunu gosteriyor. 


Daha fazla bilgi icin: The Oldest directly-dated human remains in Siberia; AMS C14 age of Talus bone from the Baigara locality, West Siberian Plain
Journal of Human Evolution 57 (2009) 91-95
doi:10.1016/j.jhevol.2009.04.003

28 Ağustos 2009 Cuma

Guneydogu Asya'da Erken Modern Insanlarin Ilk Magarasi!!!


Journal of Quaternary Science dergisinin son sayisinda Malezya'da kesfedilmis Niah Great Magarasi'ndan C14 metodu ile yapilan yeni tarihlendirmenin ve bu degisimin yeni etkileri ile ilgili onemli bir makale yayinlandi. Makale ile iligili bilgi vermeye gecmeden once Niah Great Magarasi'nin onemi hakkinda biraz yazmanin degerli oalcagi kanaatindeyim.  Bilindigi gibi guneydogu Asya/Sunda bolgesi erken modern insanin dagiliminin anlasilabilmesi icin cok onemlidir cunku bu bolge Asya'dan Avusturalya'ya olan goc rotasinin belirlenmesinde cok onemli bir rol oynamistir. Bu goc rotasini ve erken modern insanin aktivitesini gosteren en onemli alan Malezya'nin Sarawak bolgesindeki Niah Great Magarasi'dir.
Bu magara ilk olarak 1950 ve 1960'li yillarda Tom ve Barbara Harisson tarafindan arastirilmaya baslandi, daha sonra 2006 yilindan itibaren Niah Cave Project kapsaminda Graeme Barker ve ekibi tarafindan tekrar arastirilmaya baslandi. Calismalar sonucunda magara tabakalarinda buyuk ve kucuk faunal fosiller, balik, denizel kabuklular, bocek kalintilari, kus tuyu kalintilari, sac kalintilari, polen, diatomlar, tas aletler, odun komuru, yemis ve meyve parcalari kesfedildi. Bu kesifler Pleistosen ve Holosen boyunca Guney Asya' da bu magarada yasayan insanlarin iklimsel ve cevresel degisimlere nasil cevap verdiklerini ve uyum sagladiklarini gosteriyor.
Niah Great Magarasinda erken modern insana ait bir kafatasi Harrison'lar tarafindan 1958 yilinda bir kafatasi (Deep Skull) kesfedildi. Bu kafatasi donemin erken modern insan morfolojisinin ve davranislarinin anlasilabilmesi icin cok onemli. Ancak, yeni yayinlanan bu makalenin amaci daha cok magara buluntulari hakkinda degil, tarihlendirmesi hakkinda. Harrison'lar bu magaranin tarihlendirmesi net bir stratigrafik kesiti alamadan C14 metodu ile 25-20 bin yil oncesine atfetmislerdi. Ancak yapilan yeni kazi calsimalari sonucu daha detayli bir stratigrafik kesit cikarildi ve C14 analizleri daha eskiyi 45 bin yil onceisni isaret ediyor. Boylece Niah Great  magarasinin yeni yasi 45 bin olarak degistirildi.


Daha cok bilgi icin: Radiocarbon dating of charcoal from tropical sequences: results from the Niah Great Cave, Sarawak, and their broad implications
Journal of Quaternary Science (2009) 24(2) 189-197
doi: 10.1002/jgs.1197

Minik Prehistorik Kabuklar En Eski Moda Trendi!!!

Morokko'da yapilan kazi calismalarinda 80 000 yil oncesine ait sus esyasi olarak kullanilmis denizel kabuklar kesfedildi. Bu kabuklar 80.000 yil once insanlarin periyodik olarak sus esyasi kullandigini ve dusuncelerini sembolize ettigini gosteriyor. Bu kabuklar daha once bulunmus ve 110.000 yil oncesine tarihlendirilen Cezayir, Israil, Guney Afrika ve diger Morokko buluntulari ile cok benzer. Arkeolojik kanitlar, bu kabuklarin en eski bireysel sus aksesuarlari oldugunu kanitliyor. Proceedings of the National Academy of Science (PNAS) dergisinin bu haftaki sayisinda henuz online olarak yayinlanan makalede bin yillar sonra modern kulturu olusturacak ilk sofistike adimlarin haberlerini veriyor. 
Arastirma ekibi 25 denizel kabuklu boncugu 70.000 ile 85.000 yillar arasina tarihlendiriyor. Bu calisma EUROCORES (European Science Foundation, Origin of Man, Language and Languages programinin bir parcasi) projesi kapsaminda gerceklesiyor. Kabuklar insan tarafindan islenmis, delik acilmis ve ozellikle cesitli renklerde olanlar kullanilmis ve kimileri de boyanmis. 
Bulunan kabuklarin buyuk bir bolumu, neredeyse hepsi tek bir kabuklu cinsine ait: Nassarius. Bu kabuklular bolgenin bir cok lokalitesidne bulunan ortak sus esyalari, ve hala kimi bolgelerde guncel sus esyasi olarak kullanilmakta. Tamami ile o gunden bu gune paylasip kulturel olarak aktarilan en eski mode trendi. Bazi lokalitelere ise tasinarak goturulmus. Insanlar deniz kenarina giderek toplamislar ve dagitmislar. Deniz kenarinda yasayan insanlar ile ic bolgelerde yasayan insanlar arasinda kulturel paylasimin bir nesnesi olmus bu boncuklar. Francesco d'Errico bu boncuklarin aksesuar olarak kullanilmasinin sofistike bir bilinc ile kucuk kabuklarin sembolleserek kodlandigini gosterdigini soyledi. Arastirmacilara gore, boncuk yapimi basit bir dekorasyon ya da aksesuar degil,  nesnelerin sembolize edilerek kodlanmasi ise ayni zamanda ortak paylasilan dil kodlarinin da olusturuldugunu gosteriyor. Ayrica bu boncuklarin yarattigi moda trendi ayni zamanda organize kulturler arasi bag ve paylasimi yarattigini da vurgulaniyor. Bu durum daha gelismis ve kompleklesmis dusun sisteminin ve Afrika'dan dunayaya dagilan insanligin ivedilik ile sofistike bir kulturu nasil gelistirdiginin isareti. 
d'Errico, insanlik tarihinde bireysel aksesuar kullaniminin ilk kanitlarinin en cok ilgi uyandiran kulturel deneyimler oldugunu soyledi ve sus esyalarinin kullaniminin ve paylasiminin sadece nesnelerin degil ayni zamanda "anlamlarin" da tasinmasi anlamina geldigini soylerek devam etti. Sus esyasi ve aksesuar, senin biyolojik olmayan daha cok ironik ve metaforik sosyal bir imajini ve anlamini bir digerine tasiyor. 

Daha Fazla bilig icin:http://www.pubmedcentral.nih.gov/picrender.fcgi?artid=1891266&blobtype=pdf&tool=pmcentrez 
doi: 10.1073/pnas.0703877104.