3 Ocak 2012 Salı

Neden dik yürüme, büyük beyin ve kılsız beden?


İnsan evrimindeki önemli basamakların nedenleri Neden dik yürüme, büyük beyin ve kılsız beden?

İnsan evriminde ortaya çıkan dik yürüme, beyin büyüklüğü ve çıplak derili olma gibi önemli karakterler tek bir değişkene bağlı değil. Bu karakterler doğal seçilimin kontrolünde genetik varyasyon, ekonomik lokomosyon, bilişsel gelişim, kaliteli besin, prenatal ve postnatal gelişim, kültürel ve sosyal örüntüler gibi süreçlerin kolektif değişiminin benzersiz bir sonucu.

İnsanın evrimsel tarihinde dik yürüme, beyin büyümesi, çıplak deri (kılsız beden) ve konuşma gibi insanlaşma sürecini karakterize eden değişimler en önemli evrimsel basamaklar olduklarından dolayı çoğunlukla popüler bilim yazarları ve araştırmacıları tarafından en fazla üzerinde durulan ve spekülasyona uğratılan olgulardır. Paleontolog, paleoantropolog ve arkeologların insan soyağacındaki boşlukların yerini dolduracak fosil ve kültürel kanıtları keşfetmede karşılaştığı zorluklar, popüler bilim araştırmacılarının evrimsel değişimin mekanizmalarının nasıl işlediği hakkındaki eksiklikleri ve bireysel yaklaşımları bu spekülasyonların nedenlerinden sadece bazıları. Oktay Kanyak’ın 09.12.2011 tarihinde Cumhuriyet Bilim Teknik dergisinde yayınlanan “Australopithecus sediba’nın Akıl Taklası Bakış Açısı ile Analizi” başlıklı yazısı da bana bu tarz bir spekülasyonu anımsattı. Kaynak ilgili yazısında Australopithecus sediba (Au. sediba) insansı türünün dik yürüme yeteneğinin sulak ortam koşullarına uyumun ve genel olarak insan atalarında beyin büyümesinin, “Akıl Taklası” adı ile metaforlaştırdığı, ceninin ana rahminde 180 derecelik bir açı ile dönmesi sonucu ortaya çıktığını iddia etti. Taksonomik pozisyonu bilimsel bir paradigma olarak henüz çok yeni ve tartışmalı olan Au. sediba’nın sadece biri çocuk olmak üzere birkaç bireyinin az sayıdaki iskelet kalıntılarından yola çıkılarak yapılmış bu analizin bilimsel içeriği ve dayanakları tatmin edici değil. Sucul adaptasyon gibi makro ölçekli evrimsel değişimin, popülasyon ve dönemin paleo-ekosistem dinamikleri bir yana bırakılarak ve salt yorumcunun eğilimine bağlı olarak, sınanabilirliği imkansız gibi görünen öngörüler ile değerlendirilmesi kuramsal anlamda birçok belirsizliği ve soru işaretini de beraberinde getiriyor.
Ernst Mayr, karakterlerin evrimsel değişimlerinin birey değil popülasyon düzeyinde incelenmesi ve anlaşılması gerektiğini vurgulayalı yarım yüzyılı biraz geçti. 20. yüzyılın ilk yarısı ile birlikte biyoloji biliminde meydana gelen devrimsel değişimler yeni organizmaların evrimsel tarihini anlamak için benzersiz çözümler sundu. Türeme, popülasyon genetiği, genetik sürüklenme ve daha sonra DNA’nın keşfi ile moleküler genetik alanlarının hızla gelişmesi evrimsel mekanizmaların işleyişi hakkında daha fazla bilgi edinmemizi sağladı. Ayrıca günümüzde paleontoloji alanında kullanılan kladistik, morfometri, mikro-aşınma (microwear), makro-aşınma (mesowear), ekomorfoloji, fonksiyonel morfoloji, biyomekanik, ekometri, paleoklimatoloji ve paleoekoloji analizleri ise organizmanın kendisi, habitat gereksinimleri ve iklimsel yorumları hakkında anlayışlarımızı geliştirdi. Jeoloji biliminde meydana gelen levha tektoniği, tektono-stratigrafi, tarihlendirme ve yeni sedimantolojik analizler ise organizmanın yaşadığı ortamsal koşulların daha doğru yorumlarının geliştirilmesine olanak sağladı. Örneğin dişlerden elde edilen oksijen ve karbon gibi elementlerin izotop analizleri sayesinde tarih-öncesi bir canlının ne yediğini, stronsiyum izotop analizleri sayesinde ise nasıl bir jeolojik alanda beslendiğini artık bilebiliyoruz.
Charles Darwin, Alfred Wallace, Mendel, Theodosius Dobzhansky, Ernst Mayr, Sewall Wright, Haldane, George G. Simpson, Björn Kurten, Stephen Jay Gould ve Niles Eldredge’in yaşamın tarihi, canlıların sınıflandırılması ve evrimsel mekanizmalarını nasıl işlediğine dair kuramsal katkıları, evrimin basitten karmaşık olana doğru çizgisel bir değişim olmadığını gösterdi. Evrimsel karakterler zamandan bağımsız olarak sadece doğal seçilimin kontrolünde değişirler. Tektonik, topografik, iklimsel ve diğer birçok atmosferik değişimin eğilimi organizmanın genetik yapısına bağlı olarak karakterlerin seçilim frekansı ve değişim yöneliminde belirleyicidirler. Bu bağlamda insan evriminde bazı türemiş karakterlerin kronolojik bakımdan daha erken bir dönemde ortaya çıkmasına rağmen kimi popülasyonların halen ilkin ya da türemiş karakterlerin çeşitli kombinasyonları ile yaşamlarını sürdürmesi tamamen yaşadıkları bölgenin doğal seçilim koşullarına bağlı olduğu için, buna şaşırmamak gerekir. Bu nedenle Au. africanus, Au. garhi, Homo habilis, Homo rudolfensis ve Homo ergaster gibi insan ataları Au. sediba ile (...)


Gerisi Bilim ve Gelecek dergisinin bu ayki sayisinda (Sayi 95), iyi okumalar!